Gazete Vatan Logo
Futbol 'G.Saray'ı manavlar yönetiyor'

'G.Saray'ı manavlar yönetiyor'

Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, gazetede yer alan bugünkü yazısında sert eleştirilerde bulundu.

'G.Saray'ı manavlar yönetiyor'

Sabah Gazetesi'nin yazarı Hıncal Uluç, gündemi dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İŞTE ULUÇ'UN YAZISI;

Ben bu kadar korkak, bu kadar anlamsız, bu kadar anti futbol oynayan bir Mourinho takımı hatırlamıyorum. Chelsea değil; Mourinho takımı...
Mourinho, Galatasaray'ın gölgesinden korkmuş. Chelsea'ye ikinci 45 dakika boyunca, olabilecek en anti futbolu oynattı. Ama Galatasaray'ın, bir şey yapacak hali yoktu.

Mancini'nin, son dönemde yeniden 4-4-2'ye dönmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Anlamadığım bir şey var: Bu takım, 4-4-2 oynuyordu. 'Ben, Fatih Terim'in futbolunu oynatmam' dedin; takımı 3-5-2'ye döndürdün, takım iyi de oynamaya başladı. Ne oldu şimdi 3-5-2'ye! Niye 4-4-2'ye döndü? Ne yapacağını da bilmiyor!
Zaten gazetelerin manşetlerinde, "İtalya'ya, koşa koşa giderim" sözleri!.. 'Sadece İtalya'dan değil; herhangi bir milli takımdan da davet alırsam giderim.' Çünkü her hafta, her hafta çalışmak zor! Milli takım antrenörlüğü yaptığında, senede 3 gün çalışır; gerisinde yatarsın. Paraları da cebe atarsın!.. Adam, her şeyi açık açık söylüyor. Ama Galatasaray'ı futbol adamları değil; çilekçiler yönettiği için, manavlar yönettiği için!..

1-1 berabere biten maçta, Chelsea karşısında genel olarak Galatasaray beğenildi. Siz, nasıl buldunuz?

'İyi' diyemeyiz. O 1-1 beraberlik, Chelsea'nin aptallığından... Mourinho, Fatih Terim'in Galatasaray'ından o kadar korkmuş ki 'Aman, ben buradan kazaya uğramadan döneyim; işi kendi sahamda bitireyim' düşüncesiyle hareket etti. Ben bu kadar korkak, bu kadar anlamsız, bu kadar anti futbol oynayan bir Mourinho takımı hatırlamıyorum. Chelsea değil; Mourinho takımı...

Mourinho, Galatasaray'ın gölgesinden korkmuş. Chelsea'ye ikinci 45 dakika boyunca, olabilecek en anti futbolu oynattı. Ama Galatasaray'ın, bir şey yapacak hali yoktu.

Maçın ilk yarısında, yorumcuların büyük bölümünün 'penaltı' olduğu konusunda birleştiği bir pozisyon vardı. Ahmet'in koluna çarpan pozisyonla ilgili, siz ne düşünüyorsunuz?
Cüneyt Çakır'ın verdiği birinci penaltı, penaltıysa; bu da penaltı... Bu pozisyon, daha net penaltı; çünkü oyuncunun kolu açık... Kulusic'in kolları, öne doğru kapalıydı.
Markus Merk, Lig TV'de 'Kolu arkada olduğu için, yüzde 100 penaltı değil' yorumu yaptı.

Markus Merk'i ciddiye alıp, dinliyor musun! Çok şaşıyorum. Federasyonun ve yayıncı kuruluşun, görevli adamı gibi konuşuyor.

Erman Toroğlu'nun niye kovulduğunu, iyi biliyor. Emeklilik zamanında, gökten gelen piyangoyu elinden kaçırmamak için ona göre konuşuyor. Markus Merk, eyyamcının en kralı... Eyyam neyi gerektiriyorsa, onu söylüyor!

Rize'de, Drogba kadroda yoktu. Mancini, dinlendirmek için kadroya almadığını söyledi ama ikili arasında, soğuk rüzgârlar esiyor gibi...

Türkiye'de gazetecilik bitmiş. Mancini götürmediyse; 'Ortada bir sebep var' demektir. Benim bu sebebi bilip, okumam lazım. Drogba, 'Benim milli maçım var. Dinlenmek istiyorum' deyip, kendisi gitmediyse; 'Ortada daha büyük bir felaket var' demektir.

Ama Türkiye'de, bir tane Galatasaray muhabiri yok. Bu röportajım, Fotomaç'ta çarşamba günü çıkacak. 'Ben varım' diye, birisi bana telefon etsin bakalım!

Türkiye'nin gördüğü son Galatasaray muhabiri, Fenerbahçeli Halil Özer'di. Ama Allah'ı var; muhabirdi. Bütün Galatasaray yönetimi ile yakındı ve içeride adamları vardı. Muhabirlik, bu zaten... Anında, her şeyden haberdar olurdu. Halil, Haberturk'e muhabir oldu; Türkiye'de, Galatasaray muhabiri kalmadı.

Şöyle önemli bir olayda, ne olduğunu bilen bir tane muhabir yok. Bütün gazeteler, manşetlerinde dedikoduları yazıyorlar. Biri diyor ki 'Drogba, kendi gitmedi'; öbürü diyor ki 'Mancini bıraktı!' Masa başında da ancak böyle yazılır. Ben sana, 50 tane senaryo yazayım ama gerçeği, muhabir bilir.

Voleybolda, 'muhteşem' denilecek bir başarı var. 4'ü kadın, 5 Türk takımı (Vakıfbank, Eczacıbaşı, Fenerbahçe, Beşiktaş, Fenerbahçe Grunding), Avrupa kupalarında finale yükseldi. Voleybolda alınan başarılarla ilgili, neler söyleyeceksiniz?
Son yıllarda, voleybolda müthiş bir gelişme var. Biz, bu gelişmeyi sağlayan Federasyon Başkanı'nı (Erol Ünal Karabıyık) attık. Sayın Suat Kılıç'ın, büyük maharetleri ile!.. Eski bakanımız... Ama altyapı öyle bir kuruldu ki o rüzgâr, genişleyerek devam ediyor.

Allah'tan yeni gelen Federasyon Başkanı (Özkan Mutlugil), bozmadı; görüntü öyle… Ne olup bittiğini bilmiyorum ama başarıyı yapan adamı, şutladık!

Beşiktaş, puan kayıplarına Antalyaspor karşısında devam etti.

Bu sezon gördüğüm en zevksiz maçtı, Beşiktaş-Antalyaspor maçı... Felaketti...

Basketbolda, lig ve Avrupa mücadelesi devam ediyor.
Geçen haftanın, altının çizilmesi gereken iki olayı vardı basketbolda... Birisi Galatasaray; Avrupa Ligi'nde Maccabi'ye rezil oldu, fark yedi. Basketbol oynamadan... Ergin Ataman kardeşimin, Galatasaray'da basketbol koçu olarak ne yaptığını, gerçekten çok merak ediyorum.
Galatasaray'ın maç kazanması, baştan aşağıya Erceg'in, Arroyo'nun, Domercant'ın, onun, bunun attığı üçlüklere bağlıysa eğer; o koçluğu, ben de yaparım. Bir Galatasaray maçında Ergin Ataman kalksın, ben oturayım; bakalım, millet fark edecek mi Galatasaray'daki koç değişikliğini!..
Maccabi karşısında, 7. dakikadan itibaren 17 üçlüğü var Galatasaray'ın ama hiçbirisi, sayı olmadı. Yani, 17'de sıfır... Bir takım, 17 boş üçlük atarken; koç kenardan seyreder mi! O zaman, sana nasıl 'koç' derler ya!
Maçı üçlüklere kuracaksan bile, pota dibini iyi yapacaksın ki rakip savunma, pota dibindeki adama kapansın; üçlük atacaklar, dışarıda daha serbest kalsın. Sen pota dibini unutursan, bütün üçlük atanlar markaj altında kalır. Bu kadar basit...

Ve Ergin Ataman geldiğinden beri, Galatasaray'ın doğru dürüst beş numarası yok. Çünkü Ergin Ataman, beş numaraya inanmıyor. Dört buçuk, beşlerle; durumu idare etmeye uğraşıyor!

Öte taraftan Efes, maçı kazanmıştı. Son saniyede değil; son salisede tıklayan Dorsey'di. Dorsey, Barcelona'ya nereden geldi? Gaziantep'ten... O adam Avrupa'nın en iyi beş numaralarından biriyken, Gaziantep fark etti; transfer etti. Gaziantep'in fark ettiği adamı; Fenerbahçe'nin, Efes'in, Galatasaray'ın fark etmemesine imkân var mı? Ama bunlar, beş numarasız oynamaya meraklı oldukları için, Dorsey'e bakmadılar bile ve Barcelona, Antep'ten kaptı! O Dorsey de Efes'i devirdi.

Peki, Türk sporu geçen hafta tarihi bir başarı yakaladı. O nedir; ben sana sorayım? Makaralı Genç Kadın Türk Takımı, Dünya Şampiyonu oldu. Türkiye'nin takım olarak, okçuluktaki ilk dünya şampiyonluğu ve Türkiye'de, kimsenin haberi yok. Tek sütun haber bile görmedim gazetelerde!.. Böyle bir rezalet olur mu!.. Tarihinde ilk defa, Dünya Şampiyonu oluyorsun... Duyduğumda inanamadım!

Türkiye'de, okçuluğu başlatan ve geliştiren adamdır Uğur Erdener... Şimdi Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanı ve o yüzden, IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) üyesi. Onu aradım; "Ya böyle bir şey duydum. Doğru mu? Bizim kızlar, Dünya Şampiyonu olmuşlar" dedim. 'Evet ağabey... Şimdi Lozan'a hareket ediyorum. Dönüşte buluşalım; sana anlatayım" dedi Uğur...

Hem de kızlarda, Dünya Şampiyonu bir takımımız var ve kimsenin haberi yok! Pazartesi günü, sadece büyük gazetelerin -Hürriyet, Milliyet, Vatan, Sabah'ın- spor sayfalarını sayın; 30-35 tanedir. Ama bir kısa haber olarak dahi geçmiyor; 'Türkiye, Dünya Şampiyonu oldu' diye... Kızların adını, kimleri yendiğini, finale nasıl kaldıklarını, nasıl şampiyon olduklarını bırak; Dünya Şampiyonu olduklarını dahi yazmadılar!

Otobüsle gidilebilecek Soçi'ye bir tane gazeteci göndermeyen, Dünya Şampiyonu okçuluk takımından haberi olmayan bir ülkede; olimpiyat olur mu! Niye olimpiyat versinler!..

Çaykur Rize-Galatasaray maçında, Burak Yılmaz'a tribünden çakı atıldı. Sarı-kırmızılı ekibin, TFF'ye başvurması halinde, hükmen galip sayılabileceği yönünde yorumlar var. Siz ne düşünüyorsunuz? Galatasaray; bu konuda bir başvuru yaparsa, bir sonuç alabilir mi?

Bu Türkiye Futbol Federasyonu'nun, 'Galatasaray'ı hükmen galip saymak' gibi bir karar alması mümkün değil. Bu kararı alacak federasyonun; 'saygın, güvenilir, inanılır' bir kurum olması lazım. Bunların hiçbiri, bu federasyonda yok.
Geçen hafta Mahmut Uslu başta, diğer bütün Fenerbahçe yöneticilerinin, sadece 6222 Sporda Şiddet Yasası'na göre değil; Türk Ceza Kanunu'na göre dahi suç olan ifadelerini, federasyon yaladı, yuttu. Şimdi bu federasyon, Galatasaray'ı galip ilan edecek!

Önemli olan şu: Sahaya atılan, sadece o bıçak değil. Korner atmaya giden, taç atmaya giden herkesin başına, maç boyu neler yağdı! Yayıncı kuruluş, bunu bol miktarda gösterdi. Tahmin ediyorum; federasyonun temsilcileri, gözlemcileri ve 6 tane hakemi de görmüşler ve raporlarına yazmışlardır. Çünkü yayıncı kuruluşun görüntüleri göstermesinin hiçbir şey ifade etmediğini, federasyon, Emre ve Caner olaylarındaki tutumu ile kanıtladı. Gerekçeleri de kendilerine giden raporlarda olmamasıydı!..

O kadar çok yabancı madde atıldı ki bir defa Rize'ye, çok ağır bir ceza verilmesi gerekiyor. Saha kapama dahil... Ama ipin ucunun hükmen galibiyete gitmesini, aklımdan bile geçirmiyorum.

Fenerbahçe yönetimi kadar, taraftarlarının da tepkisi vardı. Federasyona yürüyüş düzenlendi. Olaylar çıktı.
Türkiye'de Futbol Federasyonu olduğuna, ben zaten inanmıyorum. Benim, inanmak istediğim bir şey var: Türkiye'de savcılar var mı, yok mu! Mahmut Uslu'nun, Şekip Mosturoğlu'nun ve Deniz Aytöre'nin söyledikleri; sadece Sporda Şiddet Yasası'na değil, Türk Ceza Kanunu'na göre de suç... O sözlerdeki tahrik, İstanbul'da kan dökülmesine sebep olur.

Bir soru sorayım: İki penaltı ile Fenerbahçe değil de Gençlerbirliği kazansaydı; bu ifadelerin ardından, Bağdat Caddesi ne olurdu ki o maç öncesi Fenerbahçeli taraftarlar, Türkiye Futbol Federasyonu'na yürüdü. Camlar, çerçeveler indi; havai fişekler atıldı, yangınlar çıkarıldı.
Bu sözlerin üzerine Fenerbahçe puan kaybederse, -bir Galatasaraylı olarak söylüyorum- Allah göstermesin, Fenerbahçe şampiyonluğu kaybederse, Türkiye'de neler olur; bilemiyorum!

Bir kanun, 'uygulansın' diye çıkarılır. Raflarda 'süs olarak dursun' diye değil. O kanun, çıktığı günden bu yana uygulansaydı eğer; Rize'de Burak'ın kafasına, o bıçak gelir miydi! O bıçağı, fırlatıp atan adam; biliyor ki hiçbir şey olmayacak. Beşiktaş maçında, Tolga'nın gözüne lazer tutan adam da biliyor; hiçbir şey olmayacağını... Çünkü savcılar, bu kanunu uygulamıyorlar. Hiçbir kulüp için uygulamıyorlar.

Uslu, ligden ve havuzdan çekilmeleriyle ilgili "Bu bir şaka değil" diyerek, ne kadar ciddi olduklarını ortaya koydu. Böyle bir şey, söz konusu olabilir mi? Bu, son çare değil midir?

Olayların, Fenerbahçe ile alakası yok. Aziz Yıldırım, sadece kendisi için Fenerbahçe'yi kullanıyor. Gerçek bu... Ama Türkiye'de, kulüpçülük öyle boyutlara vardı ki hiçbir Fenerbahçeli, "Bu adam, kulübü kullanıyor' demiyor. Onun peşine takılıp, federasyona yürüyorlar!
Türkiye'de bir mucize olmazsa; 'mucize' dediğim de af kanunu çıkmazsa, Aziz Yıldırım bugün yarın içeri girecek. Aziz Yıldırım, her şeyi göze almış durumda... 'Ben batarsam, Fener de beraber batsın' diyor. Çünkü baştan beri söylediği, bu... 'Fenerbahçe demek, ben demek; ben demek, Fenerbahçe demek' diyor.

Bütün bu olanlar ve açıklamalar üzerine, Gençlerbirliği maçına genel olarak kabul gören Cüneyt Çakır atandı ve Çakır, büyük tartışma yaratan iki penaltı kararı verdi.
Benim için güvenilir değil...

Verdiği kararlarla ilgili, neler söyleyeceksiniz? Etkilendiğini düşünüyor musunuz?

Cüneyt Çakır, Şükrü Saracoğlu Stadı'nda zaten Fenerbahçeli... Etkilenmesine lüzum yok. Herhangi bir şeye gerek yok. Cüneyt Çakır'ın, Şükrü Saracoğlu Stadı'nda tarafsız maç yönettiğini hatırlıyor musun?

Fenerbahçe lehine verdiği iki penaltı da tartışılıyor. İkisine de 'penaltı' diyen de var; 'değil' diyen de var. Bana sorarsanız; ikisi de penaltı... 'İkisi de penaltı' diyen benim, bu penaltıları çalan Cüneyt Çakır'a sorum var: Maç 0-0 olsa ve bu iki pozisyonun ikisi de Gençlerbirliği lehine olsa; yine bu kadar tereddütsüz şekilde düdüğü çalar ve Gençlerbirliği'nin, maçı 2-0 kazanmasını sağlayabilir miydi? Cüneyt Çakır'a, esas sorulması gereken soru bu...
Adımı bildiğim gibi biliyorum; çalmazdı. İki penaltıyı da çalmazdı ve o gözlemci, Cüneyt Çakır'a yine 8.4 not verirdi!

Çakır'ın, Fenerbahçe lehine vermediği kararlar da vardı. Gosso; Sow ve Kuyt'a sert hareketler yaptı ama bu sert hareketlere, kart çıkmadı.

Gosso'nun yaptığı, insanlık dışı... Cüneyt Çakır, es geçti; 'Artık bu kadarı da olmaz' dedi de ondan... Yoksa görmemiş olmasına, imkân ihtimal yok.

Fenerbahçe, tartışmalı iki penaltı atışı ile maçı kazandı belki ama maçın genelinde de hâkim ve baskılı olan taraftı. Maç, büyük oranda tek kale oynandı.

Her şey bir yana; Fenerbahçe'de, akıllara seza bir kazanma hırsı var. Maçın 90 dakikasına bak; Gençlerbirliği'ni, perişan etti Fenerbahçe... Her hücumlarında, gol pozisyonu vardı neredeyse... Şut rekoru kırdılar... O maç, penaltılara kalmadan 6-0, 7-0 bitebilirdi. Öyle bir futbol oynadı. Bu hırsla oynadığı sürece, bu takımdan şampiyonluğu kimse alamaz. Müthiş bir şey...

Ertesi gün Galatasaray'ı seyrettim… O hırsın, 'h' sinin dikey çizgilerinden bir tanesi yok; bırak 'h' harfinin tamamını!.. Rize maçında ölü gibi, hayalet gibi dolaşan adamlar vardı sahada!.. O Fenerbahçe ile bu Galatasaray'a bakıyorum; bunların ikisinin arasında, 6 puan fark olması mucize!.. 16 puan fark falan olması lazım.

Galatasaray ölü!.. Bir hafta evvel fark, 4 puana inmiş; böyle mi oynar bir takım!.. Peki kim sağlayacak motivasyonu? Ben mi? Gazeteci Hıncal Uluç yazılarımla mı takımı motive edeceğim?

Doğrudur; yanlıştır!.. Sezonun başından beri, Fener yönetiminin yaptıklarına bak; bir de Galatasaray'daki 'çilek'çilere bak... Futbolu bilen, futboldan anlayan, futbolcunun derdinden anlayan yönetici yok Galatasaray'da!.. Ya Mancini!.. Mancini'nin kendisinin, motivasyona ihtiyacı var; bırak takımı motive etmeyi!..

Rize'deki kadar, kötü oynayan bir Galatasaray gördünüz mü? Bana, 'Vasat oynadı' denilecek bir oyuncu söyle! 'Hıncal ağabey; şu görevini yaptı birazcık' de!.. Ona da razıyım. Ruhsuz, amaçsız… 'Maç bitse de bir an evvel, İstanbul'a gitsek. Kendimizi, havaalanından Ortaköy'e atsak. Anjelique Bar'da, sabaha kadar eğlensek.' Buydu hava... Mancini bu takımı, kenarda öyle seyrediyor!..

İkinci devre başladı; Galatasaray'ın başına gelecekler belli... İlk yarı, Sneijder gerçekten çok başarılı oynadı; hırslı oynadı. Fakat 60. dakikadan sonra bitti. Sol açığa gitti ve durdu. Alex Telles, zaten savunması çok zayıf bir bek... Sneijder de yardıma gelmez olunca; sol kanat, koridor oldu. Oradan gelen her top, gol pozisyonu olmaya başladı. Mancini ve Tugay kardeşim, böyle bakıyorlar!

Sneijder orada duruyor; geriye gelmiyor. Fizik konuşuyorum; futbol değil! Telles de tek başına yetmiyor. Sen bu oyuna müdahale etmeyeceksen, kenarda niye duruyorsun?
Muslera'dan başlayarak, her oyuncusu kötü bir Galatasaray'ı sahaya çıkarmak; gerçekten büyük başarı!..

Bir ara sinirlendi. Yedek kulübesini terk ediyordu; geri döndü.
Sinirlenip değil, utanıp gitmesi lazım; 'Bu takımı, ben bu hale getirdim' diye...

Mancini'nin değişiklik için son dakikayı beklemesi ve skor 1-1 olduktan sonra, sürenin kısıtlı olmasına karşın değişiklik yapmaya gitmesi de eleştiriliyor.
Benim, uzatma dakikalarında yapılan değişikliklerden anladığım bir tek şey var: Vakit kazanmak. Nitekim Emre Çolak'ın oyuna girme sürecini, hakem maçın sonuna eklemedi. Hatta uzatma dakikasının bitmesini de beklemedi; 57. saniyede bitirdi maçı!..

Bir gün evvel, Fenerbahçe hakemi Cüneyt Çakır ilk yarıya 6 dakika ekledi; o 6 dakikaya da 1 dakika 7 saniye ekledi tekrardan! 7 dakika, 7 saniye fazla oynattı.
Mustafa Kamil Abitoğlu, Galatasaray'ın oyuncu değişikliği yapmasına karşın, koyduğu uzatmayı dahi bitirmedi!
Ayrıca o dakikada oyuna giren adamın, oyuna ısınmasına imkân ihtimal yok. O dakikada oyuncu değiştirdiğin zaman, 'Bir kişi eksilmeyi göze alıyorsun' demektir.

Oyuncu değişikliğini ne için yaparsın; vakit kazanmak için... 'Ben 30 saniye kazanayım. Bu benim için daha önemli.' Yani benim mantığım, kafam; bunu, böyle söylüyor.
O dakikada oyuna giren adam, 'Çarşamba milli maçı var' diye dinlendirdiğin, kenarda oturttuğun Drogba olur da bir dakika kala, oyuna sürersin. Çünkü Galatasaray, doldur boşalt oynuyor nedense; garip bir şekilde! Vakit daraldığında; Galatasaray futbol oynamaktan vazgeçip, doldur boşalt oynuyor.

Zaten oynayamıyorlar ama 'Bir kafa vurur; çakar bir yerden' diye bir dakika kala giren adam Drogba olursa, ümitlenirsin. Bir dakika kala giren adam Emre Çolak olursa, nasıl ümitlenirsiniz! Ne yapacak! Bunun mantığını, bana bir söylesin!

Galatasaray, doldur boşalt oynuyor… Boyu uzun, kafa da vuruyor, Ceyhun'u sokarsın oyuna; tamam. Bir mantığı var ama Emre Çolak'ı sokarken, Mancini'nin ne beklediğini; gerçekten çok merak ediyorum. Tugay Kerimoğlu'nun ne umduğunu, çok merak ediyorum!

Bir maç evvel katlettiği Hajrovic'i oyuna sokarken de ne beklediğini, merak ediyorum. Sen, Hajrovic'i tükettin…

(Sabah)

Haberin Devamı