Spor müdürümüz İbrahim Seten, Aziz Yıldırım’ın Türkiye’deki en başarılı değil ama en antipatik kulüp haline getirdiği F.Bahçe’de yaşanan hüsranı analiz etti:Geçen pazar Kadıköy’den Türk sporu üstüne çöken sis bulutu dağıldı.. F.Bahçe’deki tablo artık daha net.. “Bu hazin olaylar Aziz Yıldırım’ın başına niye geldi?” diye soruyorsanız, ister “karma” deyin, ister “Men dakka dukka..” Ya da bizim sporcuların rahat anlaması için “Ne ekersen onu biçersin..” İlahi bir güç, F.Bahçe’ye mesajını net verdi: “Titre ve kendine dön..”EGgosantrik bir yönetim anlayışının başına gelebilecek en büyük 2 felaketi birden yaşadı Aziz Yıldırım.. Hadi Denizli’deki kazayı anladık.. Louis Vuitton çantalar vardı orada.. Ama geçen hafta 17’si kaleyi bulmuş 37 gol girişiminden, hepi topu tek gol çıkmasını Onur-Giray-Egemen şeytan üçgenine bağlamak saflık olur.. Burada ‘ilâhi’ bir sebep aramak gerekir bana kalırsa..Kazanmak için her şeyi mübah sayan, sahip olduğu büyük F.Bahçe gücünü kendisi dışındaki herkese karşı mitralyöz gibi kullanan, fair-play’i öldürdüğünü fark etmeyen, bir anlayışa “yukarısı” da “dur” dedi artık.. Yıldırım’ı kenarda bırakıp F.Bahçe’yi antipatik hale getiren faktörleri sayalım:* MAHMUT USLU: Onu uzun anlatmaya gerek var mı? Maç Kadıköy’de ise Şeref Tribünü’nde Aziz Yıldırım’ı bile çıldırtacak kadar provokatif/saldırgan..* MURAT ÖZAYDINLI: Süleyman Seba eğer F.Bahçe Başkanı olsa, kulübün kapısının önünden bile geçemezdi.. O da her futbolseveri kışkırttığını bildiği için kendini geriye çekti.. Yani Uslu’dan daha kurnaz.. Ama adı bile F.Bahçe’nin nefret uyandırmasına yetiyor..* DAUM: Makyavelizm’in kitabını yeniden yazacak kadar fırsatçı.. Koca sezonu sportif ahlâk açısından kaygı taşımadan, üretim yapmadan tamamladı.. Sadece tabelaya baktı.. Kötü futbol oynatmaktan rahatsız olmadı. Aklı aldığı yıllık 3.3 milyon Euro ile 1 milyon Euro’luk şampiyonluk priminden başka şeyde değildi. İstiklal Marşı’nı okuyor gibi yaparak Türkiye’yi kandırabileceğini sandı.. * BILICA: Sahalarımızın gördüğü en gözü kara / acımasız / “çirkef” isimlerden.. Beşiktaş’a karşı penaltı noktasını eşeledikten sonra lisansının yırtılması zaruriydi. Aksine F.Bahçe Kulübü ona sahip çıktı.* EMRE: Aslında kalitesi ve performansı müthiş.. Ama sahada taşıdığı ruh hali, bu 2 özelliği gölgeledi.. Altyapısından yetiştiği G.Saray’ı 14 milyon Euro’ya bir kalemde silmesi yüzünden kendini en büyük F.Bahçeli gibi göstermek zorunda kaldı hep.. Taciz edip sindirdiği hakemler ona kart göstermekten korkar hale geldi.. Kontrolsüz agresifliği ve başını iki omzunun arasına sıkıştırıp iki elini yana açarak ettiği itirazlardaki yüz ifadesi karşısındakinin canını alacakmış kadar ürkütücüydü.. Futbolculuğuna şapka çıkarırım ama ı-ıııhh.. F.Bahçe’nin imajını en çok zedeleyen isim..* M.TOPUZ: 1 yıl önce bugünlerde Beşiktaş formasını giymiş, “Ölürüm de F.Bahçe’ye gitmem” demişti.. 15 gün sonra 11 milyon Euro’ya satın alındı.. Çifte kupalı Beşiktaş’ın havasını söndürme politikası sonucu kimliği büyük yara aldı.. * CRİSTİAN: G.Saray derbisinde önünden geçen Arda’yı itip tarihe kara leke olarak geçen olayların pimini çekti, sonra “Arda ayağıma bastı” diye yalan söyledi..BİR kadro belli bir sayıda “çirkef” oyuncuyu kaldırabilir.. Ama kadronun iskeleti bu kadar tartışmalı isimlerden oluşuyorsa, tüm Türkiye’nin nefreti ve negatif enerjisinin senin üzerine çökmesinden daha doğal ne olabilir ki? Bu enerji işlerini de öyle küçümsemeyin sakın.. Bazen şampiyonluğa bile malolabilir.. Fenerbahçe’nin iyi adamlarıAnladık, kötü çocukların takımı F.Bahçe.. Ama bir de çok iyi sporcuları var.. Zaten olan hep onlara oluyor.. Nefret bulutu, iyilerin gayretini boşa çıkarıyorF.BAHÇE sadece nefret edilen adamlardan ibaret değil.. Bir takımı “şampiyon” yapacak isimler de var..* VOLKAN: O da “çirkefler” arasında yer alabilirdi.. Ama tıpkı Lugano gibi performansı, defolarının önüne geçiyor.. Tek hatası G.Saray derbisinin son dakikasında topu poposuyla stop edip rakibi aşağılaması.. Bence en iyi kalecimiz.. Özverili, çalışkan, atletik ve güçlü..* LUGANO: “Çirkef” oyuncu kontenjanının en verimli adamı.. F.Bahçe’nin Materazzi’si.. Kahraman, savaşçı, caydırıcı.. Uruguay’dan yaptığı 24 saatlik uçuşun ardından Beşiktaş derbisine çıkarılacak kadar alternatifsiz.. Ayrıca karizmatik.. Bilica, kendisini Lugano sandığı için çıldırdı.. Oysa her topçu Lugano olamaz..* SELÇUK: Bütün sezon adam yerine konmadı.. Ama son 8 haftadaki üretken ve faydalı futboluyla “sinek ikilisi” olmadığını gösterdi.. Yüzüne bakınca insanın kanı donar ama yüreği tertemiz.. Başkası, bu kadar haksızlığa dayanamazdı..* ALEX: Türkiye’ye gelmiş en sorumluluk sahibi/profesyonel/verimli/zeki/devamlılığı olan yabancı.. Son Trabzon maçında gol gelmedikçe eşi Daianne neredeyse locada düşük yapacaktı.. Ailece o kadar da aidiyetleri yüksek.. F.Bahçe’nin en büyük futbolcusu.. * SEMİH: Gol kralı oldu, Milli Takım’ı Euro 2008’de sırtladı, yaranamadı.. Hep yedek kaldı.. Eşi çocuk düşürdükten 4 gün sonra Beşiktaş derbisinde forma giyecek kadar büyük F.Bahçeli.. Altyapının çocuğu.. Alex’in öğrencisi.. Ama Şekip Mosturoğlu’nun sözleşme ‘cinliği’ne izin vermedi diye aforoz edildi.. Büyük hizmetlerinin karşılığını Trabzon maçında, takım oyunu rakip 18’e yığmışken, yani kesinlikle ona ihtiyaç varken, “Aman şimdi gol atar da F.Bahçe’yi şampiyon yaptı olur, gönderemeyiz” korkusuyla kulübeye mahkum edilerek aldı(!) Ona yapılan haksızlık, bütün sezonkilerin en büyüğüdür..* AYKUT KOCAMAN: Çocukluğumuzun “en temiz” efsanesi.. Ne garip, Trabzon’u yendikten sonra “Rakip arkadaşlarım için üzülüyorum” dediği için gönderildi.. Çok acı çekti.. Eminim ki, o acı, bu sezon yaşadığı çaresizliğin yanında hiçbir şeydir.. Daum ile Aziz Yıldırım’ın ‘özel harp teknikleri’ arasında sıkışıp etkisiz kaldı, kötülüğün hakim olduğu bir takımı içi acıyarak seyretmekle yetindi.. Belki bu sefer bir Trabzon hüsranı sonrası F.Bahçe’nin devrimcisi olabilir..* GÖKHAN: Devamlılığı var, kaliteli, zeki ve heykeli dikilecek kadar fedakâr.. Omzundaki sakatlığa rağmen son 5 haftayı iğnelerle oynadı.. Sezonu 60 iğne olarak tamamlayan gerçek bir cengaver.. Her takımın rüyasını süslüyordur..Yıldırım nasıl kurtulur?Bu sezon, “Aziz Yıldırım” adıyla tescil edilebilecek, Ali Şen’inkinin ilerletilmiş versiyonu olan yönetim modelinin iflasıdır.. Bir şampiyonluk kupası için F.Bahçe’nin tüm değerlerini erozyona uğratan; muhalefeti düşmanlık, sahip olduğu gücü orantısız ve adaletsiz biçimde kullanmayı ise başkanlık sanatı sananlar, F.Bahçe şampiyon olsa taçlanacaklardı.. F.Bahçe’yi, Türk sporunu kendi güçlerine esir edeceklerdi.. İlâhi güç tam da burada devreye girdi, “Hayır” dedi “Bu kadar yeter.. Böyle olmaz..” Ve 9 milyon Euro’luk ‘iyilik timsâli’ Bursa, 129 milyon Euro’luk ‘kötülüğün efendisi’ F.Bahçe’yi geçti.. O ilâhi güç F.Bahçe’ye iyilik yaptı esasında..Öyle bir yara yarattı ki bu şok, öyle pahalı bir transfer yaparak, faturayı Rüştü’ye, Melih Gökçek’e, Daum’a, Güiza’ya, medyaya, Ali Şen’e çıkararak kendini aradan sıyıramaz kimse..Aziz Yıldırım şimdi ne yapmalı? Yaşadığı şoku iyi tahlil etmeli.. 1998’den bugüne gelene kadar nasıl bir ‘canavar’ haline dönüştüğünü farkedip, “Evet tamam.. Ben Ali Şen değilim..” demeli ve sakinleşip o eski, yapıcı/uzlaşmacı/sempatik haline geri dönebilmeli.. Yoksa önünde Mehmet Ali Aydınlar gibi, bu saydığım özelliklere sahip, üstelik F.Bahçe’yi Avrupa’ya taşıyabileceğini kanıtlamış bir rakip var artık.. Bu konuya öteki yazımda değineceğim..* F.Bahçe amatör sporlarda en başarılı kulüp.. Peki niye? Rastlantı değilse, o branşların hepsinde sözü geçen ve aktif biçimde çalışan sponsorlar var.. Belki çözüm futbol şubesini de bir sponsora teslim etmekte..Yıldırım’ın Ali Şen kompleksiHer kulüpte iyi de olur, kötü de, çirkin de.. Ama takımları büyük hale getiren bu üçlemeden ortak bir kimlik yaratabilmektir.. İşin ilahi tarafı burada zaten: F.Bahçe’nin kötülükleri, iyiliklerini de heba etti.. F.Bahçe “başarı için herşeyi mübah” sayan yönetim anlayışıyla kendi kimliğini radikal bir uca çekti.. Aziz Yıldırım, Aziz Yıldırım olarak ilk 4 senesinde 3 G.Saray şampiyonluğu gördü.. Baktı koltuk gidiyor, 2002’den itibaren Ali Şen’den bile daha Ali Şen’ci bir yol haritası çizdi kendine.. Takımı, kendini, yönetimini, kulübü antipatik hale getirdi.. Her sezon 4 aşamalı bir politika izledi..1. Sıkıştıkça önce medyayı taraftarın önüne attı, her eleştiri yapanı “F.Bahçe düşmanı” gibi gösterdi.. Popülist kalemleri güç gösterip yanına çekti, korkakları ise en azından susturdu..2. Federasyona saldırıp, hakemleri etki altına aldı.. Gazetecinin korkağı var da, hakemin yok mu? Onların takdir haklarını lehine çevirdi.. Hakem hataları lehine olunca ise hiiiç sesini çıkarmadı..3. Kulübü tek başına yöneten adam, takıma da kukla teknik adam ister.. Kendi yarattığı “silin” efsanesine inandı, gerek gördüğünde hocayı by-pass edip, tüm ipleri eline aldı.. Sonunda öyle bir ortam oluştu ki, başarı Aziz Yıldırım’dan, başarısızlık Daum’dan sayılacak hale geldi.. Düne kadar! 4. Futbolcuları “başarı sportmenlikten iyidir”e inandırdı.. Her karara toplu halde itiraz eden tek takım oldu F.Bahçe.. Her krizde Samandıra’ya kamp kurup bir eliyle oyuncuları fırçaladı, ötekiyle başarıya iyi prim vererek karşı konulmaz bir cazibe yarattı.. Futbolcular kimliklerini kaybetti ve sonunda iyi-kötü birbirine karıştı..